Bir barın köşe başı, içme isteğine hala inatla karşı koymak üzere müziğe ve eski günlere ait olmaya çalışma...
Yalnızlık... huzur ve birazcık muzır düşünceler. Sohbet başlıyor kendiliğinden, hayattan, işten, müzikten, alkolden. Deneyimler konuşuyor, deneyimler kapışıyor, deneyimler etkileşiyor birbirinden.
Eve bırakılırken, tüm kapışmalar tutkuya dönüşüyor, öpüşmenin sonu yok. Gün ağardığında arabadan inme vakti geliyor ve gidiyor yalnız yatağına, gidiyorum uzun sürecek evimin yoluna.
Özlemişsin güzel hissetmeyi, heyecanlanmayı devam et diyorsun içinden, söndürme bunu hemen, tatlı tebessüm gitmeyecek gibi geliyor seviniyorsun. Her şeye rağmen saflık heralde hala.
Günler, haftalar, ay geçiyor... Tutkuyla sevişmek güzel, huzur bulmak, çocuklaşmak bazen, hissedildiğini anlamak hatta el ele keyif almak.
Ben bitmişim ya canım, ben kaybolmuşum ya, içimde koca bi kara delik var ya, kim bakmaya kalksa kayboluyor, sen de acele ettin bak, hızlıca yol almaya başladın, sonra da o kara delik çekmeye başladı seni de içine, kayboldun bir anda...
Halbuki ne güzeldi seninle yapılan kahvaltılar, yürümek akşamın serinliğinde İstiklalde, kızmak sana, kıskanmak seni, uzun zaman olmuştu görüşmeyeli benle...
Kayboldun, ben seni çıkartmaya çalıştıkça, anlatmaya çalıştıkça arızaların vahim durumunu, inat ettin. Sonrası bir kısa mesaj. Bitti...
Deniz güzeldir, huzurludur, dalgalıdır, heyecanlıdır, mavidir, karanlıktır, tehlikelidir ama aceleci değildir. Hepsi Kızıl Deniz'in içindedir bolca acelesi de...
Kuzu, iyi geldik bir birimize azıcık iki ay da olsa. Konuştuğumuz gibi tamam mı? Her aklımıza gelişimizde iyi gelmeye devam edelim birbirimize...
17 Haziran 2009 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder