8 Eylül 2007 Cumartesi

Nöbetçi Aşklar 01-09-2007

Biraz dinleneyim dedim olmadı, güya o hafta sonu evden çıkmayacaktım, Pazar akşamına kadar sabredip, Pazar akşamı Beyoğlun'un tenhalığına inecektim. Duvarların arasında ezilmekten zor kurtuldum, attım kendimi dışarı.

Akşam saattleri, herkes Cumartesi gecesi planlarını yapmış, kimseyi de rahatsız etmek istemedim, en kısa yol tabiiki sinema. En geç seansa, filmleri incelemeden bir bilet aldım, şansıma hepsi romantik komedi vs hiç sevmem, sezon açılmadığından heralde dedim kendi kendime, bekledim filmin başlayacağı saati.
Kahvemi yudumlarken yürüyen merdivenlerden benim oturduğum kata çıkıverdi, kısa düz saçları, fındık burnu, sıkıntılı ifadesi ve ördek armalı eşofmanı ile bilet gişesine doğru gitti, biletini aldı, saatine baktı ve büfeye yöneldi, kahvesini aldı çaprazıma oturdu. Beyaz tenliydi, 1,65boylarında ince kendine dikkatli bakmış, benim yaşlarımda güzel bir kadındı.

Hiç telefonunu çıkarmadı benim gibi, saate de bir daha bakmadı, belliki o da benim gibi kısa yolu tercih edenlerdendi, yada ben öyle ümit ediyordum.

Vakit gelmişti bizim seans için, beklerken 3 defa etrafı süzme bahanesiyle gözlerimiz bir birine denk gelmişti ama o gün ikimizde çekilmezi oynamakta kararlıydık. Etraftaki tenhalık çok kalabalık olmayacağını gösteriyordu, salona girildi, ben, fındık burun ve 3 çift daha, onlar elele biz ayrı koltuklarda.
Hafif sırıtarak, 'Şahane' dedim alçak ve şikayetçi bir sesle, bu sefer bile bile gözlerimiz karşıkarşıya kaldı, ellerimi iki yana açarak 'galiba kötü bir seçim yapmışız' dedim gülümseyerek, oturdum yerime, 'göreceğiz' dedi, otudu yerine.
Film sıkıcı, arada sırada acaba ne tarafa bakıyor diye boynumu çevirmeden gözlerimle sağ tarafımı görmeye çalışmak, eğlenceli olmaya başladı çünkü aynı şeyi bizim fındık burun da yapıyordu.

Mola...
Yan yana salondan çıkış, kimse adımlarını hızlandırmıyor, o halde 'nasıl buldunuz' benden, 'vakit geçirmek için idare eder' fındık burundan.

-Mısır?
-A teşekkürler lavoboya gitmem gerek, ben kendim alırım sağolun.
Lavabodan gelinir, büfeye yönelinir.
-Orası pahalı, bizde %50 indirim var :)
-Borcum ne kadar?
-Bu seansta alışveriş yapanlardan para almıyoruz :)
-Teşekkürler.

Film yan yana izlenir. Arada fısıldaşarak kritik yapılaır, göz bebekleri sağa kıvrılmaktan saşılığa ilk adım atılır, düzgün oturulmaya çalışılır, mısırlar biter, film biter...

-Ben ....
-Bende ....
-Mısır için teşekkürler
-Rica ederim ne önemi var
-Ben de bir kahve ısmarlasam
-Gerçekten önemli değil
-Yani eğer bir planın yada işin yoksa
-A yok aksine çok memnun olurum, adamın teki mısır ısmarlamaya kaltı diye Cumartesi gecesi kahve ısmarlamak zorunda hissettme kendini :)
-Mecburum elimde değil :)
-O halde derhal bana borcunu öde.... :)

Sabah saat 02:00 da kahve içecek bir yer bulmak kolay değil, Dolmabahçede hafif rüzgar ve sevgilim boğaz eşliğinde tatlı bir sohbet ve iğrenç birer nescafe.
Belliki çok kitap okuyor, konuştuğumuz konular ile ilgili dolu dolu konuşabiliyor, dayanakları da var, atmıyor, sohbet güzel gidiyor...

Fındık Burun; -Uykum geldi,
-Kalkalım istersen
-Sigaralarımız bitsin kalkalım
-Tamam (suratı biraz asıldı)
Kaltık, yürüyoruz,
Fındık Burun; - Nerede oturuyorsun?
-....
-aa bende .....
-Üff bizim yokuşu yürümek de bu saatte...
-Neden
- Hem karanlık hem halim yok
-Ben bırakacağım zaten seni
-Sana zahmet olmasın
-Buyrunuz küçük hanım....

Evin önüne gelinir...
-Gelmek ister misin
-Uykundan etmek istemem
-Sen gelirsen uyumam hemen, tabii senin uykun gelmediyse
-Daha erken benim için bu gece
-Tamam gel ben sana güzel bir kahve yaparım :)
-Hmm yarın da uyumayacağım yani :)

Yukarı çıkılır, evet doğru tahmin etmişim bir sürü kitabı var, tahmin ettiğimden fazla çıktı, şirin güzel bir ev, renkler ve eşyalar bilinçli seçilmiş, takdir ettim.

O içmedi, televizyona bakarken koltuğun yastık gibi olan kolçağında daldı uykuya, biraz bekledim, belki uyanır diye, uyanmadı, yanına gittim,alçak sesle seslendim, mış müş bişiler dedi, kenarda duran düz renk mavi battaniyeyi üzerine örttüm, ayakkabılarıma doğru yöneldim, kısık sesle 'gitmesen olur mu' dedi 'olur' dedim.

Balkonda bir sigara içtim, içerken evet nereye gidiyoruz bu sefer dedim kendi kendime, sigaram bitti, fındık burun derin uykuda. Odasını görebiliyordum, kucağıma aldım battaniyesini açmadan, boynuma doladı bir kolunu, odasına götürdüm, yatağına yatırdım holün ışığı ile görerek, üzerini örttüm yanına uzandım.
Sarıldım belinden, ellerimi sıkıca kavradı, yaklaşık 1 dakika sıkı sıkı tuttu ellerimi, sonra uyku hali gevşedi ama bütün gece de bırakmadı.

Sabah ilk o uyanmıştı, bana dönmüştü, dudağımdan öpünce uyandım ve anladım. Uykum vardı, en son saate gittiğinde gözüm sabah 05:30u gösteriyordu.
'Uyumak istiyorsun galiba' dedi, 'mahsuru olur mu?' diye sorduğumda gülümsedi, 'hadi sen uyu, ben kahvaltı hazırlayacağım' dedi kalktı yataktan.

Telefon sesine uyandım, 'seni sonra ararım, hadi görüşürüz' acelesi bir an rahatsız etti beni, kalktım toparlandım, elimi yüzümü yıkadım, sofra hazırdı, beni bekliyordu, neden uyandırmadın diye sordum, bende çok acıkmamıştım dedi, kahvaltıya oturduk.

Sigaramı söndürdükten sonra 'ben gideyim artık' dedim. 'Peki' dedi.
Kalktım, ayakkabılarımı giydim, yanıma geldi, 'çok teşekkür ederim' dedi, 'esas ben teşekkür ederim her şey için' dedim. Sağ yanağından elimle tutup, sol yanağından öptüm, elimin üzerine elini koydu, öpüşmeye başladık....

Saat 20:00 gibi ben yine 'kalkayım artık' dedim, 'kalsana' dedi, gitsem daha iyi olur, sabah iş, traş vs var dedim. Dudaklarından öptüm, çıktım.

Hiç iletişimden konuşmadık, e-mail, telefon, msn...
Oda hiç sormadı bende hiç açmadım konuyu.

Yalnızdık, öylece bıraktık birbirimizi...